Personelin Müktesebi Ne Demek?
Son zamanlarda bir kavram kafamı kurcalıyor: Personelin Müktesebi. Peki, nedir bu “müktesep” denen şey? Pek çok kişi, devlet memurları için kullanılan bu terimi duyduğunda, ne anlama geldiğini tam olarak bilemeyebiliyor. Ancak, asıl sorulması gereken soru şu: Bu kavram gerçekten adaletli mi? Ne yazık ki, çoğu zaman bu tür terimler, halkın gözünde olgusal bir nevi “yargıçlık” ya da “hak etme” unsuru olmaktan öteye gitmiyor. Müktesep hak, uzun yıllar boyunca devlet hizmetinde çalışmış bir çalışanın hakkıdır. Fakat bu hak, gerçekten de çalışanın hakkı mı? Yoksa bu, sadece bir grup insanın çıkarlarını koruyan ve diğerlerini göz ardı eden bir düzenin parçası mı?
Müktesep Hakkın Zayıf Yönleri
Personelin müktesep hakları, çoğu zaman sistemin içinde kökleşmiş, yavaşça ama emin adımlarla büyüyen, çoğu zaman hak ettiği yerden uzaklaşan bir kavramdır. Bu hakkın kazandırılmasındaki en büyük problem, kişinin objektif başarılarına göre değil, daha çok ‘ne kadar uzun süre görevde kaldığı’ gibi bir mantığa dayalı olmasıdır.
Birçok kişi, müktesep haklarını savunurken, “bu kişilere yıllarca emek verdiler, haklarıdır” der. Evet, haklı bir noktaları var; ancak burada atlanan çok önemli bir nokta bulunuyor: Sadece süreklilik değil, verimlilik ve başarı da göz önünde bulundurulmalı. Bir çalışanın uzun yıllar boyunca görevde bulunması, her zaman başarılı olduğunu ya da sistemin gerekliliklerini yerine getirdiğini göstermez. Bu hak, bazı durumlarda verimli olmayan ya da çözüm üretemeyen bir çalışanın bile “bu hakka sahip olması gerektiği” anlamına geliyor. Bu, adaletsiz bir durum yaratabilir.
Müktesep Hak ve Eşitsizlik
Bir diğer tartışmalı nokta ise, müktesep hakların, genellikle devlete ait olan pozisyonlarda daha çok geçerli olmasıdır. Peki, bu durum her zaman eşitlikçi mi? Bir çalışanın, yıllarca devlete hizmet etmiş olması, bu kişinin iş gücü kaybı, eğitimdeki eksiklikler ya da kişisel gelişimi göz ardı edilerek, kendisine diğerlerinden önce bir avantaj tanınması anlamına gelmemeli. Sürekliliğin ve sadakatin bu kadar övülmesinin arkasında bir başka problem var: Sadece belirli bir çevreyi ya da grubu kayırma. Bu sistem, yeteneği ve iş performansını göz ardı ederek, belirli grupların daha avantajlı hale gelmesine yol açar.
Evet, bazen “çalışanın müktesep hakları” devletin ve toplumun istikrarını sağlamak amacıyla elzemdir, fakat diğer taraftan da, bu sistemin verimsiz ve eşitsiz bir şekilde işlemesi, toplumu gerçek anlamda adil bir yapıya dönüştürmez. Bu durum, sürekli olarak “ne kadar süre çalıştığın” değil, “ne kadar değer yarattığın” üzerinden değerlendirilmelidir.
Gelecekte Müktesep Haklar ve Sistem Ne Olacak?
Peki, bu durumda müktesep hakların geleceği nasıl şekillenecek? Süreklilik ve sadakat yerine, daha objektif ve verimli performans ölçütlerinin sisteme entegre edilmesi gerekmiyor mu? Devletin her alanda bir yenilik yapması, kamu sektöründeki başarısızlıkları ortadan kaldırması için gerçek anlamda bir yenilik, sadece yaşa ya da tecrübeye dayalı değil, başarıya ve verimliliğe dayalı bir düzen gereklidir. Gerçek başarıyı ortaya koymayan, ancak uzun süre görevde kalan kişilere bu tür hakların verilmesi, sistemin sürdürülebilirliğini engeller.
Bir Soru: Gerçekten Adil Misin?
Bir sorum var: Sizce bu sistem gerçekten adil mi? Müktesep haklar, toplumun her kesimine eşit şekilde yayılıyor mu, yoksa sadece belirli grupların çıkarlarını korumak için bir araç haline mi geliyor? Yıllarca görevde kalan, ancak başarısız olan, verimsiz bir çalışanın “hak” olarak sahip olduğu pozisyon ile, aynı pozisyonda daha başarılı, daha verimli olabilecek birinin dışlanması arasında nasıl bir denge kuruyoruz? Sürekliliğin ödüllendirildiği, ancak verimliliğin ve yeteneğin geri planda kaldığı bu sistemin geleceği ne olacak?
Bu tartışma sadece kamu sektörüyle sınırlı değil. Özellikle özel sektörde de benzer bir durum söz konusu olabilir. Örneğin, yıllarca çalıştığınız bir firmada, verimliliğinizin ölçülmemesi, sadece sürenin uzunluğu ile işlerin devam etmesi, gelecekte iş gücü yapısında büyük dengesizlikler yaratabilir. Bu, toplumu nasıl etkiler? Hepimiz verimliliği ve başarıyı artırmaya yönelik bir sisteme mi odaklanmalıyız, yoksa “sürekli hizmet” anlayışını mı savunmalıyız?
Sonuçta…
Personelin müktesep hakları, tek bir yönüyle bakıldığında adaletli görünse de, sistemin nasıl işlediği ve kimlere ne şekilde avantaj sağladığı soruları oldukça önemli. Bu konunun çok daha derinlemesine ele alınması, sadece bir çalışan hakları meselesi değil, aynı zamanda toplumun adalet ve eşitlik anlayışını da sorgulatan bir durumdur. Müktesep haklar, belki de üzerinde daha fazla düşünmemiz gereken bir kavramdır. Sizin görüşünüz nedir? Bu sistemin zayıf yönleri neler? Yorumlarda fikirlerinizi paylaşmanızı bekliyorum!